6 Nisan 2009 Pazartesi

EKMEK MESELESİ

Ekmek yapmaya başlayalı 3-4 yıl oldu galiba. Bazen ekmeğin kendisi değilde yapım süreci daha keyifli olabiliyor. Bazende o ekmeği beğenerek yiyen insanları seyretmek, telefonla gelen (valla yaptığım ekmeklerin hepsini yiyemediğimiz için arkadaşlara veriyoruz, isteyen herkese ekmeğimiz var yani) teşekkür mesajları pek keyifli oluyor. Aslında bu seyretme meselesi biraz lokma saymaya kadar gitmiyor değil. Üstelik yeterince yememişse (yeterincenin de bir ölçüsünün olmadığı düşünülürse) acaba diye başlayan bir soru silsilesi de geliyor insanın aklına açıkçası.

Galiba bunların toplamı en büyük keyfi oluşturuyor. Yani ellerimin altında hissettiğim hamur, hamurun mayalanması, o hamurun tekrar şekillenmesi, fırında kızarıp nefis kokular yayması, fırından çıkınca hafifçe sıktığımda çıkan o müzikli çıtırtısı ve son olarakta ağzımda bıraktığı lezzet. Ekmek bunların hepsi -biraz reklamcı ağzı olacak ama-, hepsi ve daha fazlası.

Son zamanlarda bir de ekmeğe ilişkin hikayeler gelmeye başladı aklıma, belleğimin bir yerlerinde saklanmış hikayeler anılar. Örneğin Bolu'da otururken mahallenin kadınları toplanıp bahçelerdeki toprak fırınlarda imece usulü ekmek yaparlardı. Şenlikli bir şey olurdu, gerçi kadınlar biraraya gelince pek şenliksiz bir şey olmaz ama... Bu şenlikten mis gibi ekmekler çıkardı, galiba biz memur ailelerinede bir kaç parça bir şey düşerdi, Bolu'nun güzelim patatesli ekmeklerinden.  Ah o ekmekler, galiba en güzel ekmekler anılarımdakiler. 

Yine Bolu'daydık galiba, babam bizi bir köye götürdü. Bir kış günüydü sobanın üzerinde kızarmış ekmekler, tereyağ ve bal hemde hepsi üst üste. Valla yaklaşık her bir dilim bi 15-20 santim vardı ya da ben çok küçüktüm, ama tereyağlı, ballı ekmek çok güzeldi.

Neyse işte böyle uzayıp gider bu anılar, gelelim ekmek meselesine. Keyfekeder Lokantası'nın alameti farikalarından biri de taze ve kendine özgü ekmekleri olsun diye düşünüyordum. Geçenlerde Sicilya maceralarını anlatan arkadaşlar sadece ekmek yemek için gidilen bir -herhalde birden çoktur- lokantadan bahsettiklerinde tamam dedim doğru yoldayım. Üstüne birde televizyonda "efenim İtalya'da bir çok lokanta ekmekleriyle övünür" sözünü duyunca tamam bu iş dedim. Ekmeksiz bu iş olmaz, ekmek hayattır, su gibi, hava gibi bu işin olmazsa olmazı.

Evet gelelim ilk ekmeğimize...

ÇÖREK OTLU EKMEK


İçindekiler
500 g tam buğday unu, 300 g su, 6 g kuru maya ya da 10 g yaş maya, 10 g tuz (deniz tuzu da olabilir), 1 yemek kaşığı bal, 3 yemek kaşığı çörek otu.

Nasıl Yaptım

Ekmek yaparken tüm kuru malzemeleri elemek ve karıştırmak gerekiyor, bir nevi havalandırma işlemi. Geniş bir kaba aldığım kuru malzemelerin (yani un, tuz, 2 yemek kaşığı çörek otu (kalan bir yemek kaşığı ekmeğin üzeri için) ortasını havuz gibi açtım buraya mayayı, balı ve suyun yarısını koydum. Suyun ve mayanın ısısı oda sıcaklığında olmalıdır. Bu karışımı 5-10 dakika bekletip mayanın biraz harekete geçmesini bekledim, sonra kalan suyu da ekleyip 15 dakika kadar yoğurdum. Ekmek elime yapıştığında elimi unlayıp yoğurmaya devam ediyorum. Ellerimi unlamak için de kenarda bir yerde geniş bir kabda elenmiş unum var. Sonra kabın üstünü sıkıca strech filmle kapatıp ılık ve hava akımı olmayan yerde yaklaşık 2 saat beklettim. İki katı kadar büyümesini bekledim hamurun.

Bu mayalanmış hamuru tekrar 5 dakika kadar yoğurup pişireceğim kaba koyup ikinci mayalanma için üstünü nemli bir bezle örtüp1,5 -2 saat kadar tekrar bekledim. Mayalanma tamamlanınca hamurun üzerini keskin bir bıçakla hamuru fazla hırpalamadan kestim, sonra hamurun üzerini spreyle ıslatıp kalan çörek otlarını serptim. 200 derecedeki fırının içine metal kabda kaynar su koydum, hemen ardından ekmeğide koyup yarım saat fırının kapağını hiç açmadan pişirdim. Pişen ekmeği kalıptan çıkarıp, altı hava alacak bir şekilde büyük mutfak tahtamın üzerine yerleştirdiğim fırın telinin üzerine aldım. Burada 1-2 saat dinlendirdikten sonra, yemeğe hazır hale geldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder